Ana içeriğe atla

Göçmen Köyü

 
 
Göçmen Köyü
 

  Mevsimlerden kıştı Göçmen köyünde. Kuşlar bile göç etmişti. Artık dumanlar tütüyordu bacalardan. Soğuk insanın içine işlemekteydi. Damları karlar kaplamıştı. Doğa gelinliğini giymiş nasılda kıskandırıyordu genç kızları.
  Evler evler içinde. Her evin derdi kendinde. Bir ev vardı Seyfi efendi ile Selma hanım yaşardı birlikte. Göçmen köylüler çok severdi onları. Uyumları başkaydı köylünün gözünde. Aslında onları başka yapan muhabbetleriydi. Birbirlerine muhabbetleri vardı. Eee insan yaşlanınca ne kalırdı elde sohbetten başka, oda yoksa yaşanılır mıydı?
  Böyle işte gel zaman git zaman, zaman yok durman, sürükle bizleri de ak zaman. Bir zaman işte Selma Hanım sordu: "Huzur nerede Seyfi Efendi? Neyde gizli? Arar durur insanlar. Hep mutlu olayım, huzurlu olayım derde, nedir bu denli insanları derde gark eden. Huzuru nerede arar da bulamaz." Şaştı Seyfi Efendi "Bilmem ki nerede yanlış yapıyoruz."dedi. Bu soru üstüne çok konuştular. Kafa yordular. Artık zaman gelmişti bulmak lazımdı huzuru, ona seslenip "Gel artık insanlar bulamıyor seni, gel de kavuşsunlar sana." demeliydiler. Misafir de etmeliydiler, bu kar kışta üşümesindi sokaklarda.
  Bir akşam yemeklerini yiyip sönmek üzere olan sobayı tekrar yaktılar. Ve karar verdiler. Bu gece çıkıp huzuru bulacaklardı. Köyü paylaştılar aralarında. Seyfi Efendi "Sen benim solumsun Selma'm sol taraf senin olsun." dedi. Yılların eskitemediği Seyfi Efendi nasılda mutlu etmişti Selma'sını. Nasılda gülleri açtırmıştı gözlerinde. Hangi hediye geçebilirdi bu sözlerin yerine.
  Neyse anlaştılar sol Selma'nın, sağ taraf Seyfi'nindi. Ayrıldılar.
  Seyfi Efendi bir evin penceresine yaklaştı. Zenginceydi köyün bu sakinleri. Seyfi Efendi "Bakalım paranın olduğu yerde mutlaka huzur olur muydu?" diye geçirdi içinden. Evde her şey yerli yerindeydi. Ya gülüşler neredeydi. Sanki seseler de mi yükselmekteydi. Daha fazla durmadı, para amaç değil araçtır, bildi bunu uzaklaştı. Yakalanıpta "Kusura kalma, huzuru arıyordum, yokmuş." mu deseydi. Diyemezdi, izah etse anlaşılır mıydı? Yürümeye devam etti.
  Seyfi Efendi'nin sol yanı Selma Hanım iki üç kadar hane geçmiş, ne yollarda ne evlerde bulmuştu huzuru. Bir eve yaklaştı. Köyün güzeli Zeliha'nın eviydi bu ev. Ürkekçe yaklaştı Selma Hanım her eve yaklaştığı gibi. Ah Zeliha güzeldi ama huzursuzluğu olmuştu sanki güzelliği. Kıskanıp duruyordu eşi "Şöyle baktın, niye buraya gittin, giyme bu renk yakışır sana..."uzadıkça uzuyordu sayılanlar. Selma ellerini ovuşturdu "Güven, olmayınca tahtayı yiyen güve gibi yer içini kötü düşünceler. Huzur da çeker gider en diplere." dedi üzgünce. Uzaklaştı yeni evler için.
  Seyfi Efendi geçti bir çok evi, "Bu son ev" dedi. Gülümsedi "Nereden gelir bu sorular bizim hanımın aklına." diye geçirdi içinden. Sahi Selma yetiştirme yurdunda da böyle değil miydi? Küçükken vurulmuştu ona. Bırakmadı elini büyüdükten sonrada. Göçtüler Göçmen köyüne aşklarıyla.
  Yaklaştı bu düşüncelerle eve. Halit Bey'indi ev. Para sıkıntısı vardı bu evde de. Çalışıp daha çok çalışıp, paranın fazlasını kazanmaktı derdi. Ne de garip değil mi, varlığı da yokluğu da sıkıntı sanki bu paranın. "Küçük bir farkla, şükür farkıyla" dedi Seyfi Efendi. Şükreden azla çokla ilgilenmezdi. Evine doğru yol almaya başladı. "Sol yanım bayağı üşümüştür şimdi." diye düşünüyordu.
  Selma Hanım huzuru ararken geçti bir çok evi, bitirdi hepsini. Yorulmuştu. Ne görmüştü; huzur dediğin varlıkla, yoklukla olmuyordu. Bakış açındaydı huzur.
  Eve geldi, Seyfi Efendi yoktu. Gelirdi şimdi. Sobanın başına geçti "Huzur varmış." dedi. Sıcaklık dalga dalga yayılırken vücuduna.
  Yegane dostu, hayatının dayanağı, tek aşkı girdi kapıdan. Nasılda kırmızı olmuştu burnu. Nasılda titreme almıştı vücudunu, üzüldü bir an. Sebep oldum, ya hasta olursa diye.
  Seyfi Efendi, yıllarını beraber devirdiği sol yanını tanımaz mı. "Hanım hasta olmam ben. Sen hele bir çay koy." dedi. Sobanın yanına geldi, "Ohh bee! Huzur varmış." diye de ekledi.
  Gülümsemeleri odanın sıcaklığına karıştı. Selma Hanım çayını getirdi hayat arkadaşının, dizlerinin dibine oturdu. Ellerini birbirlerinin kalbine koydular.
  İşte tam oradaydı huzur. Herkesin içindeydi. Kalpten süzülüp, gözlerin bakışındaydı. Hayat buydu işte; içindeki huzuru çıkarıp, görmende gizliydi.
  Göçmen köyün kışı sürerken, Seyfi Efendi ile Selma Hanım'ın sohbeti de sürdü. Ne de güzel geçti günleri. Kar yağdı, eridi, güneş açtı, kar gitti, kar yine geldi, elveda dedi, gitti bu sefer. Genç kızlar rahatladı mı ne?:))
  Göçmen kuşlar geldi yine. Damlara konup, görüp gezdikleri yerleri anlattılar. Çoğumuz dinlemedik, dinleyenimiz anlamadı.
  Selma Hanım başını Seyfi Efendi'nin omzuna koydu. Nasıl alırdı bir omuz bütün yükleri. Öyle aldı Selma'nın yüklerini, dertlerini, kuş misali kanat çırptırdı yüreğine.
  İnsanda kuşlar gibi konar bu dünyaya, bazen mekan değiştirir. Sonra kuş misali göçer bu dünyadan. Son kez çırpar kanatlarını.
  Umuda kanat açın dostlar, umuda uçun gönüldaşlar. Unutmayın, huzuru kaybederseniz bir kalp mesafenizdedir size. Yoklayın kalbinizi. huzurunuz mutlaka oralarda bir yerlerde... 

                                                                                   "Aşkı Zikreden Yazar"

(Hikaye yazmaya küçük bir adım diyelim dostlar. Saygı çerçevesinde yapılan her yorum kabulümüzdür. Eksikler söylenmeden bulunmaz. Şimdiden okuyacak olanlara teşekkürler...😊)

Yorumlar

  1. Metin çok güzel, tebrik ederim.
    Hikayeye giriş dediğin için bir not: Daha başlamadan sonu belliydi. Hikâye olacaksa biraz merak unsuru olmalı ve sonunu hissettirmemeliydi. Bu açıdan tekrar düşünülmeli üzerinde. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim yorumunuz, için dediklerinizi dikkate alacağım...

      Sil
  2. Yaa ben bayıldım. İçim sıcacık oldu okurken. Allah herkese böyle bir aşk nasip etsin. Gönül gözümüzle bakabilelim. Emeğinize kaleminize ve yüreğinize sağlık 👏😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çookk teşekkür ederim güzel yorumunuz için mutlu ettiniz beni:)) Amin Rabbim herkese böyle bir aşk nasip etsin...

      Sil
  3. Yüreğe dokunuyorsa başarılıdır, Yüreğe dokundu. Huzuru içerilerde aramak! Nede güzel dediniz. Bir metinden ne de çokça mesajlar var. Anlayana tabii. Kalemin hep yazsın. Böyle güzel yazıları okumak için :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya teşekkür ederim, kalbinize dokunduysa ne mutlu bana:)) İnşallah devam edecek yazılar, hep kalbinize dokunmak dileğiyle...

      Sil
  4. yine çok sevdim. bir kusur da bulmadım. ay bak hohori ile hikaye kalpli de yorum yapmış ya onlar da ne güzel yazanlardan yaaa :) diğer arkadaşımız aramızda yeni sanırımsam :) senin öykülerin yazıların özünü çok seviyom ben, niyetini senin, bence o zaten en önemlisi işte. e sunumun da zarif işteee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsan nasılsa karşısındakini de öyle görürmüş gerçekten. Çünkü sen yazdıklarından çok daha fazlasısın:))) Çokkk mutlu ettin beni, çokkk teşekkür ederim:))))

      Sil
  5. Her zamanki gibi çok beğendim :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KIR ZİNCİRLERİNİ

Kır Zincirlerini Kır zincirlerini bu kez, Fazla cesur olmasan da olur. Anı yaşa, Sonuç hüsran olsa ne olur.

Sosyal Medya Kabadayıları, Klavye Delikanlıları (!)

  İnsanlar konuşmayı çok seven varlıklardır. Konuşma kabiliyeti insana verilmiş, haliyle insan da son harfine kadar kullanır bunu. Düşünen varlık olarak yaratılan insan düşünmez ama. Konuşmaya gelince heheeyy mangalda kül bırakmaz. Yani insan her zaman olduğu gibi burada da işine gelen kısmı alır, geri kalanını halı altına süpürme yapar.   Şimdi her yere de ulaşmıyor mu elleri, iyice yandık. Geçiyor klavyenin başına, hiç tanımadığı insanlara yağdırıyor. Bazen terbiyesizleşiyor ama yazmak hakkı. Konuşacak illâki sesli olmasa da, zehriyle yakacak birinin canını.   Öyle adamlık, hanımefendilik, sözüm ona delikanlılık sığındığın bilgisayar ekranının arkasından olmuyor. Yüreği olan, insan olan yapmaz bunu. Neymiş efendim o fotoğrafı atabiliyorsa, bu yazıyı yazabiliyorsa, böyle de yorumu hakkedermiş. Saygı çerçevesinde her yorum, eleştiri kabuldür. Buna lafımız yok. Hiçbir zaman olmadıda. Ama yazık size. Hiç var olmamış gibi yaşayıp, hiç var olmamış gibi öleceksiniz.   İnsanların t

KALEMİM

  KALEMİM   Hani bazen sen yazmak istemezsin. Kalem gelir defterin başına. Öyle bir gün işte. Gün geceye dönmekte.   Kalem dans etmeye başlıyor bu vakitlerde. Ben izliyorum dansını. Nasıl minnettarım kalemime. Atlı bir asker gibi daima dik. Her an savaşa hazır.   Hiç bırakmıyor beni  sağ olsun. Oda giderse yaşayamam. Hayatla aramdaki ince bir bağ gibi. Hem kopmaya çok yakın. Hem de hiç kopmayacak  olan bir bağ.   Kimler bırakmadı ki, gitmedi ki ve geri gelmedi ki...Kalemim bırakmadı. "Yaz" dedi bana. Dağıt kelimelerini. Kokunu saç satırlara. Cümleleri bağır çağır boş kağıtlara. Oku yazılanları. Ve sen tamamla eksik kalanları.   Kalemim benim can damarım. Sanki var olma sebebim. Sanki Rabbim'de bana bunu vermiş.   Yolculuğa çıkmak gibi. Keşfetmek ve tanımak gibi. Anlamak yaşamın anlamını. Bilmiyorum ki. Bir sırrı bilmek gibi işte.   Ah bu hoyrat kalem nerelere götürdü beni. İçimdeki dehlizlere. Bilinmeyenlerime. Bilsem sanki kaybolacaklarıma.   Kalem, kalem

Gece Kalpte

GECE KALPTE   Gündüze "İyi Geceler" oldu, O halde günaydın gece.   Gitmek ne zaman yüreğe vuruldu? Hoş geldin yabancı kalplere.   Sevmek nicedir insandan uzak, Okşamak sadece rüzgara kaldı.   Yalnızlık çoktur bizimle, Kalabalıklar çok sahte şimdilerde.   Gündüze "İyi Geceler" oldu, O halde günaydın gece.   Gündüz mutluların kalbinde, Biz ise kalbe giydirdik gece.   Yağmur ıslatmıyor artık, Sahi, en son ne zaman sırılsıklamdık.   Gözler görmekten uzakta kaldı, Dinlemek yoruyor artık aklı.   Sorma, sorsan herkes haklı, Kalp paramparça, kan içinde, İçinde acı, içinde gece saklı.   Şair diyor ya zaten; Gündüze "İyi Geceler" oldu, O halde günaydın gecem, Günaydın, bu senin de gecen...                                            "Aşkı Zikreden Yazar"   (Hayat bazen geceye günaydın demeni ister. Zaten sadece gündüzleri denilecek diye zorunluluk yoktur. Bize böyle öğretti

Kapatın Dünya'nın Işıklarını Gidiyoruz

     Neyin önüne geçmek isterdim şu hayatta?  Herhalde zamanın. Ama olmayacağını biliyorum. Bir şelâleden daha hızlı akıp gidiyor zaman. Bizler ya tam ortasında hızını kesmeye, ya kenarında ona dahil olmaya ya da arkasından ona yetişmeye çalışıyoruz.   Bazılarımızın zamanı bitiyor. Ve "Zamanın bitti, gidiyoruz." deniyor. Geride kalanlar ağlıyor, akıllarına ölüm geldiği için mi, zamanı biten kişiye mi? Yoksa zamanlarının dolmaya başladığı akılların geldiği için mi? Çünkü ölüm bize "Sizin için de geleceğim." der ve gider.   Ama artık biz dünyayı yaşanmaz hale getirdik. Belki bir gün bize toptan "Kapatın ışıkları gidiyoruz." denecek. Sonra yaptıklarımız izletilecek. Acaba kaçımızda izleyecek yürek var? Ne kadar iyiyiz? Ben izleyebilecek miyim kendimi bilmiyorum.   Yaşam bazen çok karmaşık geliyor. Büyümek gibi. Eskiden dizi izlerdim, şarkıları takip ederdim. Artık haberleri kaçırmıyorum. Yakından takip ediyorum olayları. Öğrendikçe bilmek iste