Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haftanın Okunması Gerekeni

KAYIP İLANIDIR…

   Kaç gündür diyete girmiş kalemim. Yazı diyetine. Bana kızdığından galiba. Bu ara böyle bana kızan çok. Kaç zaman oldu, çok bekledim kapısında. Ama o inatla yazmaya yeltenmedi. Dedim “Bak çok zayıflarsan daha yazamayız.”  hiç umursamadı beni. Hızlıca yüzüme çarptı defterlerin kapağını.   Bugün, bugün farklı bir şey oldu. Öleceğimi zannetti herhalde. Usulca elime vurdu. Ağlamak istedim ama ağlayamayacak kadar yorgun, gözyaşımı akıtamayacak kadar hissizdim.   Zor oldu kalemimi elime almam. Zor oldu kâğıdın başına oturmam. Çok zor oldu kayıp kelimelerimi bulmam. Zaten sınırlı sayıda olan dünya kelimeleri ile pek aram yok.   Velhasıl kelam geçenlerde yaşadığım kayıp olayını yazmaya niyetlendim. Tabi bu kayıp kelimelerle ne kadar yazılırsa o kadar yazmak istiyorum.   Ne kadar zaman oldu hatırlamıyorum. Aciz bir hafızam var. Çoğu zamanda pek hatırlamaz zaten. Neyse ne zaman olduğunun bir önemi yok.   İşte bir gün yürüyorum. Kayıp ilanı vermek için sokağın sonundaki karakol
En son yayınlar

Halimin Ruhu

Bu aralar, Beni en mutlu eden şey film izlemek, Mutlu insanların var olduğu filmleri. Mutluluğa inanmak için değil bu, Aksine, Mutsuzluğun varlığına inandırmak için kendimi. Mutluluk uzak bir liman, Uzak ihtimal. Ah, şu mutsuzluk, Davetsiz misafir, hep çat kapı...                                                         "A. Z. Yazar"

Hep Konuşan, Hiç Bilmeyendir...

    İnsanlar mı tuhaf hayat mı? İnsanlar mı zor hayat mı? Düşünceler mi kirli insanlar mı? Hayat mı kötü insanlar mı?   Şüphesiz "insan" derim. Hayatı, düşünceyi, oluşturan insandır çünkü.    Peki yaşamın gerçekliği mi ölümün gerçekliği mi?    Şüphesiz ölümün gerçekliği derim. İnsan tuhaf bir varlık. Hiç ölmeyecek gibi konuşuyor, yazıyor ve yaşıyor. Her şeyin ve ölümün hayırlısı olsun, insan hayatında.    Bakıyorum da insanlara kalıcı gibiler bu dünyada. Özellikle tam da kendi çağını yaşayanlar. Sanki geçmeyecek günleri. Sayılı nefeslerin, sayılı günlerin, kalp atışların sayılı; sayısız güvenin nedir kendine?    Herkes, her konuda konuşabiliyor. Bazen o kadar öfkeleniyorum ki cevap vermek istiyorum. Ama öfkeli cevap verirsem sadece kendimi haklı çıkartmak için konuşmuş olurum. Mühim olan ise doğrunun haklılığını ortaya koymaktır.    Mesela tarihimi çok seviyorum. Ama tarih üzerinden hiçbir zaman prim yapmadım. "Atilla" ve"Yavuz Sultan Selim&quo

Küçük Kız

  Sabahın tatlı telaşı sarmıştı evlerini. Erken kalkmanın verdiği uykusuzluk gözlerinden okunuyordu. Okula gitmek için sabahları erken kalkmalıydılar. Sabahın ilk ışıkları aydınlatıyordu rutubetli evlerini. Evin uyanışı da artık tamamlanmıştı.    Evin annesi hazırlamaya başladı Küçük Kız ve ablasını. Küçük Kız uykusunu sevdiğinden "Eve gelince hemen uyuyacağım." diye düşündü. Tıpkı her sabah düşündüğü gibi. Ve her eve gelişinde uyumadığı gibi.   Kahvaltı masasına geçtiler. Ama fazla bir şey yoktu masada. Ekmekten biraz tırtıklayıp kalktılar. Son hazırlıklarını da yapıp evden çıktılar.    Otobüsle gidip geliyorlardı okula, durağa geçtiler her zaman olduğu gibi. Mevsim sonbaharı andırıyordu, ilkbaharda olabilirdi aslında. Küçük Kız hırka giydiğinden böyle düşünüyordu.    Siyah okul ayakkabılarını da çok seviyordu. Okula başlayınca alınırdı çünkü ona yeni ayakkabı, yeni kıyafet. Sevgiyle bakıyordu ayakkabılarına.    Nasıl olduysa oldu, bir gün ayakkabıs

Aşık Yazarsa

     Güneşli bir gün yine, adın geçti. İçim yaz gibi kıpır kıpır oldu. Eylül aslında ama dünya üzerindeki en güzel baharı açtırdın sen.   Sağlığa da zararlı mısın ne, kalbim bana sorsa atmayacak diye korkuyorum. Öyle günler oluyor ki ellerimi başımın arasını alıp düşünüyorum, ne yapacağım seninle diye. Bazen tam manasıyla seni sevmediğime hükmediyorum, bazense senden başkasını sevemeyeceğime... Tüm dünyaya haykırmak gerektiğine inanıyorum seni ama ölüm gibi sessiz kalmam gerektiğine de inandığım oluyor. Küçük bir çocuğun ayak diretmesi gibi istiyorum seni. Bazende aklı başında bir insan gibi anlaşamayacağımızı bilip böylesi daha iyi diyorum. Aslında en çok "Ayağın takılsa kalbime düşsen..." diyorum.   Yalan yok, sevgilim! Günümün her anı seni düşünerek geçmiyor. Ama seni hiç düşünmediğim günüm oluyor desem de yalan olur.     Senin gerçekliğin siliyor aslında tüm yalanları. Benim yanımda olmamanın varlığını silmediği gibi.    Bizim semt küçük bilirsin. Her soka

Koca Aptal

  İnsan bir döngü içinde yaşar. Gece-gündüze, kış-bahara, çocuk büyüğe, doğum-ölüme dönüşür. Yaprak toprağa karışır, tekrar yemyeşil açabilmek için. Bu döngüde geçer yaşamı insanın; ölümü unutup, zamanın farkına varmaması için.    Zaman avucumuzdan hızla akan kum taneleri gibidir. Ve çoğumuzun avucunu kapatıp, zamanı durduracak mecali yok. Geçip giden çocukluğumuzu kaybediyoruz. En güzel zamanlarımız geçmişin tozlu raflarına saklanıyor. En masum yanımızı kaybederken avcumuzu kapatmayı akıl edemiyoruz.    Akıl edemediğimiz başka şeylerde oluyor elbette. Mesela kötü insanların okuduğumuz hikayelerde, izlediğimiz televizyon programlarında var olduklarını sanıyoruz. Ama büyümek bize hiç uzakta olmadıklarını gösteriyor. Çocuk aklımızla bir şeylerin geçeceğine inanırken bazı şeylerin hiç geçmediğine şahit oluyoruz. Döngü bize öğretiyor; yaralanarak büyürsün, yaralarını saramadan ölürsün.    Aslında büyümek hepimizde aynı olmuyor. Bazılarımızın sancılı oluyor yaşamı, zaten hepi

Yazı'nın Ham Maddesi Hüzün'dür...

Tarih:1 Eylül 2017 Cuma      Saat:Umudu Hüzün Geçiyor  Kim ne derse desin "Mutlu İnsan" işi değil yazmak. Mutlu insan kayıp değil ki kaybolsun kelimelerde, düşsün yazının iklimine. Kanamaz ki kalemi aksın kağıda. "Mutlu İnsan" işi değil yazmak, kim ne derse desin. Bizde yazarak mutlu oluyoruz o başka tabi.   Aslına bakarsak mutlu olmak için "Fazla Hüzünlü Bir Dünya" da yaşıyoruz. Ve kabullenmiş insan yazar, dünyanın hüznünü kabullenmiş insan. Hüznü kalemine yüklenmiş insan yazar.   Kalemimiz, göz kapaklarımızdan yorgun bizim. Uykumuzu da severiz bu yüzden. Ah! uyuması da zor bizlere, uyanması da. Hüznümüzden tek koptuğumuz an uykumuz o yüzden değerli bu denli.  Anlaşılmak için de yazmıyoruz, dinlenmek için uyumadığımız gibi. Anlatmak için yazıyoruz, anlamayı istemek karşı tarafın yükümlülüğü . Anlamayı bırakın kelimenin naifliğini hiçe sayıp acıtıyorlar. Kalbimizin ağrısı, sancısı bize kalıyor.  İnsanların acıtmak için söylediği sözleri