Ana içeriğe atla

Yazı'nın Ham Maddesi Hüzün'dür...

Tarih:1 Eylül 2017
Cuma     
Saat:Umudu Hüzün Geçiyor



 Kim ne derse desin "Mutlu İnsan" işi değil yazmak. Mutlu insan kayıp değil ki kaybolsun kelimelerde, düşsün yazının iklimine. Kanamaz ki kalemi aksın kağıda. "Mutlu İnsan" işi değil yazmak, kim ne derse desin. Bizde yazarak mutlu oluyoruz o başka tabi.
  Aslına bakarsak mutlu olmak için "Fazla Hüzünlü Bir Dünya"da yaşıyoruz. Ve kabullenmiş insan yazar, dünyanın hüznünü kabullenmiş insan. Hüznü kalemine yüklenmiş insan yazar.
  Kalemimiz, göz kapaklarımızdan yorgun bizim. Uykumuzu da severiz bu yüzden. Ah! uyuması da zor bizlere, uyanması da. Hüznümüzden tek koptuğumuz an uykumuz o yüzden değerli bu denli.
 Anlaşılmak için de yazmıyoruz, dinlenmek için uyumadığımız gibi. Anlatmak için yazıyoruz, anlamayı istemek karşı tarafın yükümlülüğü. Anlamayı bırakın kelimenin naifliğini hiçe sayıp acıtıyorlar. Kalbimizin ağrısı, sancısı bize kalıyor.
 İnsanların acıtmak için söylediği sözleri geçin, öfkelerinin toplandığı gözleri mıh gibi çakılıyor kalbime. Öylesine içten yapıyorlar ki bunu başarılı oluyorlar. Bizi hayrete düşürense bu içten istekleri oluyor. Bu isteklerini yararlı işlere kullansalar, onlarda bu dünyaya hakiki bir imza atış olurlardı.
  Ve ne var biliyor musunuz? Kırmakta çok başarılı bu insanlar. Aslında yapacak bir şey yok; kimimiz imtihanı geçmeye çalışıyor kimimiz kalmaya. Ve yine ne var biliyor musunuz? Biz onlara da üzülüyoruz...
  "Mutlu İnsan" işi değil yazmak. Ama bizde sizin gibi gülüyoruz. Tek farkla ayrılıyoruz, sadece kırık gülüşlerimiz. Bakmayın boşuna dışarıdan bakınca anlaşılmıyor kırıklığımız. Ve bizim içimize bakanımız yok.
  Yazıyoruz bir bilmeceyi çözmek için. Halbuki çözmeye çalışırken bir kat daha düğüm atıyoruz gibi. İnsan bilmecesi çözülecek gibi değil. Yaşamla ölüm arasında atıyor bu bilmece ve insanın ne yaşamaya gücü ne ölmeye cesareti var. Yaşamamış gibi ölüyor bu yüzden...
  Aykırı olduğumu söylüyorlar, halbuki olması gerektiği gibi olduğumu düşünüyorum. Gülerken aklıma bir şehit ailesi geliyor, bir daha eskisi gibi gülemeyecekler. Bunu düşününce hüzünleniyorum. Ağlayan çocuklar var. Daha dizlerinde oyun yaraları olmadan ölen çocuklar var. Gülüşüm fazla geliyor bana. Bir düğüm oturuyor boğazıma. Bu satırları yazmak, gözyaşlarının bana eşlik etme isteğini artırıyor. Diyorum ya mutlu olmak için "Fazla Hüzünlü Bir Dünya"da yaşıyoruz...
  Zaten bakınca birçok yazarın hayatına, başını tüm dünyaya dimdik tutmuş bir hüzün görüyoruz. Mutlu yazana rastlamadım ama yazarak mutlu olduğumuz hüznümüz kadar gerçek.
  Birde şuna inanıyorum ki insanın kalemi değipte insandan ayrı olan bir şey varsa oda; kitaplardır. Birde çocukluk yok mu? İkisi de şu dünyaya iyiliği, umudu vadediyor. Bir çocuğa sarılmak, sadece sarılmak mutlu ediyor...

  Yazdım bu kadar hadi şimdi siz söyleyin;
  "Mutlu İnsan" işi mi yazmak?

"A.Z.Yazar" 



Yorumlar

  1. Bak Uzun süre üstüne bloğa girer girmez yazınla karşılaşıyorum canım arkadaşım..
    Ben de hep diyorum - daha çok kendime- hüzünlü olduğum anlarda alıyorum kalemi elime.. İç döküş gibi..

    Ama senin kalemin başka dokundu bu sefer.. Hele ki şu cümle beni bitirdi;
    "Daha dizlerinde oyun yaraları olmadan ölen çocuklar var."
    Nasıl içim burkuldu aniden anlatamam.. Doğruluğu geldi göz önüne..
    Kalemin şifa bulsun hep.. Sevgiler benden :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım çok teşekkür ederim güzel yorumun için. Bilirsin, tesadüf yok tevafuk vardır. Acı bizim için bitmeyecek bir yazma cevheri, tükenmeyen bir maden... Yerin ayrı "Laz Kızı" seviliyorsun...:)))

      Sil
  2. Hüzünlü olduğumuzda daha kalbe dokunan şeyler yazıyoruz sanırım. Acı bizi biraz besliyor gibi. Yazdıkça rahatlıyoruz.Mutlu olduğumuzda ise zaten rahatız o yüzden rahatlama ihtiyacıyla yazmıyoruz. Sonuç itibariyle hüzünle de başlasa mutlulukla da biz yazmayı, yazdıklarımızı paylaşmayı seviyoruz. Bu da bizi mutlu kılıyor. Güzel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet acı bizi gerçekten besliyor. Güzel yorumunuz için bende çok teşekkür ederim. Sevgiler benden...:))

      Sil
  3. Çok güzeldi. Kaleminize, yüreğinize, biz yazarlarda en çok sevdiğim hüznümüze sağlık.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Hüznümüze sağlık..." gerçekten. Beğenmenize çok sevindim :)))

      Sil
  4. Gerçekten de öyle, en çok mutsuzken yazıyor insan. Ya da en güzel mi demeliyim?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet en güzel hüzünlüyken yazıyoruz. İnsana hüzün yazdırıyor... Sevgiler :)

      Sil
  5. Hüzün hayatımızın vazgeçilmezi durumunda. Hüzünden kaçış olmadığını kabullenmek lazım.
    İnsana güzel şeyler yazdıran da hüzün oluyor genelde :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle gerçekten vazgeçilmez bir nimet gibi "Hüzün" yazanlar için.

      Sil
  6. Karşıt duygular, birbirlerinin anlamını vurgular. Hüzün olmasa mutluluğun da kıymeti kalmaz.

    YanıtlaSil
  7. Yazının hammaddesi hüzün demişsiniz. Kısmen öyledir elbette. Geniş manada bakarsak aslında yazının hammaddesi ilimdir. Bakmayın şu devirde herkes yazıyor bir şeyler. Kişi ne konuda yazıyorsa onu iyi bilmeli bana kalırsa. Hüzünlü şeyler yazıyorsa da; hüznü iyi bilmeli değil mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok güzel bir yorum olmuş teşekkürler. "Hüznü iyi bilmek" inşallah yazdığımızı iyi bilebiliriz. Tekrar tekrar okurum yorumunuzu tekrar teşekkürler...

      Sil
  8. Yanıtlar
    1. Teşekkürler :) zıtlığın uyumu gerçekten başka...

      Sil
  9. Seni yeniden buralarda görmek çok güzel. Ben de çok sık ziyaret edemediğim için henüz öğrendim. İyi ki geldin, hiç gitme...
    Hep diyorum, hüznümüz daim olsun diye. Zira insan hüznüyle insandır. Ve hüznüdür onu diri tutan. Kalemine sağlık cânım Büşra, sevgi ve muhabbet ile...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunu görmekte öyle :)) Hüznümüz daim olsun ki yazalım değil mi, hüzün yazdırıyor kaleme. Güzel yorumun için ben de çokkk teşekkür ederim...:)))

      Sil
  10. Hüzün insanı coşturuyor, yazmak ise insanın yüreğini acıtıyor, sözlü değilde yazılı olarak paylaşmakta insanın mutlu olmamıza neden oluyor sanırım. En azından ben yazarken öyle hissediyorum.
    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle katılıyorum size. Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Kusura bakmayın geç yayınladım, bu ara çok yoğundum.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sosyal Medya Kabadayıları, Klavye Delikanlıları (!)

  İnsanlar konuşmayı çok seven varlıklardır. Konuşma kabiliyeti insana verilmiş, haliyle insan da son harfine kadar kullanır bunu. Düşünen varlık olarak yaratılan insan düşünmez ama. Konuşmaya gelince heheeyy mangalda kül bırakmaz. Yani insan her zaman olduğu gibi burada da işine gelen kısmı alır, geri kalanını halı altına süpürme yapar.   Şimdi her yere de ulaşmıyor mu elleri, iyice yandık. Geçiyor klavyenin başına, hiç tanımadığı insanlara yağdırıyor. Bazen terbiyesizleşiyor ama yazmak hakkı. Konuşacak illâki sesli olmasa da, zehriyle yakacak birinin canını.   Öyle adamlık, hanımefendilik, sözüm ona delikanlılık sığındığın bilgisayar ekranının arkasından olmuyor. Yüreği olan, insan olan yapmaz bunu. Neymiş efendim o fotoğrafı atabiliyorsa, bu yazıyı yazabiliyorsa, böyle de yorumu hakkedermiş. Saygı çerçevesinde her yorum, eleştiri kabuldür. Buna lafımız yok. Hiçbir zaman olmadıda. Ama yazık size. Hiç var olmamış gibi yaşayıp, hiç var olmamış gibi ölece...

KALEMİM

  KALEMİM   Hani bazen sen yazmak istemezsin. Kalem gelir defterin başına. Öyle bir gün işte. Gün geceye dönmekte.   Kalem dans etmeye başlıyor bu vakitlerde. Ben izliyorum dansını. Nasıl minnettarım kalemime. Atlı bir asker gibi daima dik. Her an savaşa hazır.   Hiç bırakmıyor beni  sağ olsun. Oda giderse yaşayamam. Hayatla aramdaki ince bir bağ gibi. Hem kopmaya çok yakın. Hem de hiç kopmayacak  olan bir bağ.   Kimler bırakmadı ki, gitmedi ki ve geri gelmedi ki...Kalemim bırakmadı. "Yaz" dedi bana. Dağıt kelimelerini. Kokunu saç satırlara. Cümleleri bağır çağır boş kağıtlara. Oku yazılanları. Ve sen tamamla eksik kalanları.   Kalemim benim can damarım. Sanki var olma sebebim. Sanki Rabbim'de bana bunu vermiş.   Yolculuğa çıkmak gibi. Keşfetmek ve tanımak gibi. Anlamak yaşamın anlamını. Bilmiyorum ki. Bir sırrı bilmek gibi işte.   Ah bu hoyrat kalem nerelere götürdü beni. İçimdeki dehlizlere. Bilinmeyenlerime. B...

Hep Konuşan, Hiç Bilmeyendir...

    İnsanlar mı tuhaf hayat mı? İnsanlar mı zor hayat mı? Düşünceler mi kirli insanlar mı? Hayat mı kötü insanlar mı?   Şüphesiz "insan" derim. Hayatı, düşünceyi, oluşturan insandır çünkü.    Peki yaşamın gerçekliği mi ölümün gerçekliği mi?    Şüphesiz ölümün gerçekliği derim. İnsan tuhaf bir varlık. Hiç ölmeyecek gibi konuşuyor, yazıyor ve yaşıyor. Her şeyin ve ölümün hayırlısı olsun, insan hayatında.    Bakıyorum da insanlara kalıcı gibiler bu dünyada. Özellikle tam da kendi çağını yaşayanlar. Sanki geçmeyecek günleri. Sayılı nefeslerin, sayılı günlerin, kalp atışların sayılı; sayısız güvenin nedir kendine?    Herkes, her konuda konuşabiliyor. Bazen o kadar öfkeleniyorum ki cevap vermek istiyorum. Ama öfkeli cevap verirsem sadece kendimi haklı çıkartmak için konuşmuş olurum. Mühim olan ise doğrunun haklılığını ortaya koymaktır.    Mesela tarihimi çok seviyorum. Ama tarih üzerinden hiçbir zaman prim yapma...

Koca Aptal

  İnsan bir döngü içinde yaşar. Gece-gündüze, kış-bahara, çocuk büyüğe, doğum-ölüme dönüşür. Yaprak toprağa karışır, tekrar yemyeşil açabilmek için. Bu döngüde geçer yaşamı insanın; ölümü unutup, zamanın farkına varmaması için.    Zaman avucumuzdan hızla akan kum taneleri gibidir. Ve çoğumuzun avucunu kapatıp, zamanı durduracak mecali yok. Geçip giden çocukluğumuzu kaybediyoruz. En güzel zamanlarımız geçmişin tozlu raflarına saklanıyor. En masum yanımızı kaybederken avcumuzu kapatmayı akıl edemiyoruz.    Akıl edemediğimiz başka şeylerde oluyor elbette. Mesela kötü insanların okuduğumuz hikayelerde, izlediğimiz televizyon programlarında var olduklarını sanıyoruz. Ama büyümek bize hiç uzakta olmadıklarını gösteriyor. Çocuk aklımızla bir şeylerin geçeceğine inanırken bazı şeylerin hiç geçmediğine şahit oluyoruz. Döngü bize öğretiyor; yaralanarak büyürsün, yaralarını saramadan ölürsün.    Aslında büyümek hepimizde aynı olmuyor. Bazılarımızın...

KAYIP İLANIDIR…

   Kaç gündür diyete girmiş kalemim. Yazı diyetine. Bana kızdığından galiba. Bu ara böyle bana kızan çok. Kaç zaman oldu, çok bekledim kapısında. Ama o inatla yazmaya yeltenmedi. Dedim “Bak çok zayıflarsan daha yazamayız.”  hiç umursamadı beni. Hızlıca yüzüme çarptı defterlerin kapağını.   Bugün, bugün farklı bir şey oldu. Öleceğimi zannetti herhalde. Usulca elime vurdu. Ağlamak istedim ama ağlayamayacak kadar yorgun, gözyaşımı akıtamayacak kadar hissizdim.   Zor oldu kalemimi elime almam. Zor oldu kâğıdın başına oturmam. Çok zor oldu kayıp kelimelerimi bulmam. Zaten sınırlı sayıda olan dünya kelimeleri ile pek aram yok.   Velhasıl kelam geçenlerde yaşadığım kayıp olayını yazmaya niyetlendim. Tabi bu kayıp kelimelerle ne kadar yazılırsa o kadar yazmak istiyorum.   Ne kadar zaman oldu hatırlamıyorum. Aciz bir hafızam var. Çoğu zamanda pek hatırlamaz zaten. Neyse ne zaman olduğunun bir önemi yok.   İşte bir gün yürüyorum. Kayıp ilan...