Ana içeriğe atla

BİZ

 
 
BİZ
 
Mutlu çocuklardık biz,
Küçücük ayaklarımızla,
Uzun yollar yürüyemezdik ama,
Hayallerimiz aşardı, gökyüzünü zira.
 
Küçücük avuçlarımızda atardı kocaman kalbimiz.
Gülmek için sohbet aranmazdı bizde,
Gülmeye kıvrımlıydı dudaklarımız.
Kocaman kahkahalarımızla, küçücüktü mutluluklarımız.
 
Sonra karardı gözlerimiz,
Küçüldü kalbimiz,
Korkuyla aynaya baktığımızda,
Anladık ki artık biz büyümüşüz...
 
"Aşkı Zikreden Yazar"        
               


Yorumlar

  1. Bu sayfada okuduklarımız öyle güzelliklerle dolu ki. Çok teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim bu güzel yorumunuz için çok mutlu ettiniz beni :))) Güzel olan inanın ki kalbiniz. İnsan güzel görmeye meylederse güzel görüyor...:))

      Sil
  2. Yaşımız ve bedenimiz büyüdükçe kalbimiz küçülüyor sanki. Güzel tespit :) Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler:)) Büyüklere bakınca bu tespit kaçınılmaz oluyor değil mi :))

      Sil
  3. Pazar günü blog gezmesi diye bir uğradım... :)

    YanıtlaSil
  4. Büyüdükçe masumuyitemizi mi kaybediyoruz anlamıyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazılarımız çocuk yanımızı kaybediyoruz. Masumluğumuz çocukluğumuzda yatıyor :)) Sevgiler...

      Sil
    2. Utanıyorlar heralde çocuk ruhlarını ortaya koymaktan

      Sil
    3. Belki de utanıyorlar. Ya da dünyanın hırslarına çok fazla kapılıyorlar. Unutuyorlar masumluğu, iyiliği...

      Sil
  5. Ahh ne de güzel yazmışsın öyle ... Birde masum kalabilseydik keşke belkide en büyük eksikliğimiz ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet en büyük eksikliğimiz dediğiniz gibi. Ve çokkk teşekkür ederim :))) Çokça Sevgiler...

      Sil
  6. Büyüdük ya biz. Hep ileri gidiyoruz çocukluğumuzu araya araya.
    Yüreğine sağlık 🌹

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet arıyoruz ama çocukluğumuz ileride değil içimizde. Yanlış yerde arıyoruz yani. Teşekkür ederim, Sevgiler :)

      Sil
  7. Şuan çocuklara bakıyorum da; bedenleri gibi yürekleri de küçüldü. Şiirinizdeki gibi çocuklar yok artık. Gözlerine baktığınızda bir ışık göremiyorsunuz. Nefret, kıskançlık onları da sarmış gibi.

    Bilmiyorum ben mi çok karamsarım?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rastlamadım desem yalan olur. Evet büyükler yapıyor bunu çocuklara. Ama var çoğu masum ve iyi çocukların. Ve içimi en çok acıtan tüm dünyanın sustuğu acı içindeki Müslüman çocukları.

      Sil
  8. ya sen ne güzel yazıyon yaaa valla bak iyi kalpli masum saf çok güzel ve bence en çok ihtiyacımız olan şekilde yazıyorsun ayrıca bir de, bize böyle sözler lazım yaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deeptone inan gözlerim senin yorumlarını arıyor :) Çok teşekkür ederim umut oluyor sözlerin için :))

      Sil
  9. Çok güzel bir eser olmuş emeğinize yüreğinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  10. okuyunca neden şimdiye kadar bu bloğu görmedim / göremedim diye çok üzüldüm şimdi. Artık sık sık ziyaret edecğim bir sayfa var, diyebildiğim için de seviçliyim. Bundan sonra takipteyim. Kalemine gönlüne ve yüreğine sağlık....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Estağfurullah, her nasip vaktine esirdir demişler. Şimdiye nasipmiş demek ki. Bu güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim, çok mutlu oldum. Çokça sevgiler:):)

      Sil
  11. Duygulandım. Hem de çok...
    Çünkü, gülmek için sohbet aranmazdı, demişsiniz ya... İşte aynen öyleydi, aynen bunu düşünüyorum uzun zamandır. Tek kelime etmeden, olur olmaz şeylere güldüğüm zamanları... O zamanları düşünmek acıtıyor. Keşke, keşke büyümeseydim.
    Kaleminize sağlık, efendim!..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim . Evet öyleydi çocukluğumuz. Zaman geçtikçe mutluluğumuzdan çalmaya başladı sanki.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sosyal Medya Kabadayıları, Klavye Delikanlıları (!)

  İnsanlar konuşmayı çok seven varlıklardır. Konuşma kabiliyeti insana verilmiş, haliyle insan da son harfine kadar kullanır bunu. Düşünen varlık olarak yaratılan insan düşünmez ama. Konuşmaya gelince heheeyy mangalda kül bırakmaz. Yani insan her zaman olduğu gibi burada da işine gelen kısmı alır, geri kalanını halı altına süpürme yapar.   Şimdi her yere de ulaşmıyor mu elleri, iyice yandık. Geçiyor klavyenin başına, hiç tanımadığı insanlara yağdırıyor. Bazen terbiyesizleşiyor ama yazmak hakkı. Konuşacak illâki sesli olmasa da, zehriyle yakacak birinin canını.   Öyle adamlık, hanımefendilik, sözüm ona delikanlılık sığındığın bilgisayar ekranının arkasından olmuyor. Yüreği olan, insan olan yapmaz bunu. Neymiş efendim o fotoğrafı atabiliyorsa, bu yazıyı yazabiliyorsa, böyle de yorumu hakkedermiş. Saygı çerçevesinde her yorum, eleştiri kabuldür. Buna lafımız yok. Hiçbir zaman olmadıda. Ama yazık size. Hiç var olmamış gibi yaşayıp, hiç var olmamış gibi ölece...

KALEMİM

  KALEMİM   Hani bazen sen yazmak istemezsin. Kalem gelir defterin başına. Öyle bir gün işte. Gün geceye dönmekte.   Kalem dans etmeye başlıyor bu vakitlerde. Ben izliyorum dansını. Nasıl minnettarım kalemime. Atlı bir asker gibi daima dik. Her an savaşa hazır.   Hiç bırakmıyor beni  sağ olsun. Oda giderse yaşayamam. Hayatla aramdaki ince bir bağ gibi. Hem kopmaya çok yakın. Hem de hiç kopmayacak  olan bir bağ.   Kimler bırakmadı ki, gitmedi ki ve geri gelmedi ki...Kalemim bırakmadı. "Yaz" dedi bana. Dağıt kelimelerini. Kokunu saç satırlara. Cümleleri bağır çağır boş kağıtlara. Oku yazılanları. Ve sen tamamla eksik kalanları.   Kalemim benim can damarım. Sanki var olma sebebim. Sanki Rabbim'de bana bunu vermiş.   Yolculuğa çıkmak gibi. Keşfetmek ve tanımak gibi. Anlamak yaşamın anlamını. Bilmiyorum ki. Bir sırrı bilmek gibi işte.   Ah bu hoyrat kalem nerelere götürdü beni. İçimdeki dehlizlere. Bilinmeyenlerime. B...

Hep Konuşan, Hiç Bilmeyendir...

    İnsanlar mı tuhaf hayat mı? İnsanlar mı zor hayat mı? Düşünceler mi kirli insanlar mı? Hayat mı kötü insanlar mı?   Şüphesiz "insan" derim. Hayatı, düşünceyi, oluşturan insandır çünkü.    Peki yaşamın gerçekliği mi ölümün gerçekliği mi?    Şüphesiz ölümün gerçekliği derim. İnsan tuhaf bir varlık. Hiç ölmeyecek gibi konuşuyor, yazıyor ve yaşıyor. Her şeyin ve ölümün hayırlısı olsun, insan hayatında.    Bakıyorum da insanlara kalıcı gibiler bu dünyada. Özellikle tam da kendi çağını yaşayanlar. Sanki geçmeyecek günleri. Sayılı nefeslerin, sayılı günlerin, kalp atışların sayılı; sayısız güvenin nedir kendine?    Herkes, her konuda konuşabiliyor. Bazen o kadar öfkeleniyorum ki cevap vermek istiyorum. Ama öfkeli cevap verirsem sadece kendimi haklı çıkartmak için konuşmuş olurum. Mühim olan ise doğrunun haklılığını ortaya koymaktır.    Mesela tarihimi çok seviyorum. Ama tarih üzerinden hiçbir zaman prim yapma...

Koca Aptal

  İnsan bir döngü içinde yaşar. Gece-gündüze, kış-bahara, çocuk büyüğe, doğum-ölüme dönüşür. Yaprak toprağa karışır, tekrar yemyeşil açabilmek için. Bu döngüde geçer yaşamı insanın; ölümü unutup, zamanın farkına varmaması için.    Zaman avucumuzdan hızla akan kum taneleri gibidir. Ve çoğumuzun avucunu kapatıp, zamanı durduracak mecali yok. Geçip giden çocukluğumuzu kaybediyoruz. En güzel zamanlarımız geçmişin tozlu raflarına saklanıyor. En masum yanımızı kaybederken avcumuzu kapatmayı akıl edemiyoruz.    Akıl edemediğimiz başka şeylerde oluyor elbette. Mesela kötü insanların okuduğumuz hikayelerde, izlediğimiz televizyon programlarında var olduklarını sanıyoruz. Ama büyümek bize hiç uzakta olmadıklarını gösteriyor. Çocuk aklımızla bir şeylerin geçeceğine inanırken bazı şeylerin hiç geçmediğine şahit oluyoruz. Döngü bize öğretiyor; yaralanarak büyürsün, yaralarını saramadan ölürsün.    Aslında büyümek hepimizde aynı olmuyor. Bazılarımızın...

KAYIP İLANIDIR…

   Kaç gündür diyete girmiş kalemim. Yazı diyetine. Bana kızdığından galiba. Bu ara böyle bana kızan çok. Kaç zaman oldu, çok bekledim kapısında. Ama o inatla yazmaya yeltenmedi. Dedim “Bak çok zayıflarsan daha yazamayız.”  hiç umursamadı beni. Hızlıca yüzüme çarptı defterlerin kapağını.   Bugün, bugün farklı bir şey oldu. Öleceğimi zannetti herhalde. Usulca elime vurdu. Ağlamak istedim ama ağlayamayacak kadar yorgun, gözyaşımı akıtamayacak kadar hissizdim.   Zor oldu kalemimi elime almam. Zor oldu kâğıdın başına oturmam. Çok zor oldu kayıp kelimelerimi bulmam. Zaten sınırlı sayıda olan dünya kelimeleri ile pek aram yok.   Velhasıl kelam geçenlerde yaşadığım kayıp olayını yazmaya niyetlendim. Tabi bu kayıp kelimelerle ne kadar yazılırsa o kadar yazmak istiyorum.   Ne kadar zaman oldu hatırlamıyorum. Aciz bir hafızam var. Çoğu zamanda pek hatırlamaz zaten. Neyse ne zaman olduğunun bir önemi yok.   İşte bir gün yürüyorum. Kayıp ilan...